Geleneksel Mardin Mutfağı

“Doğu’nun Mistik Tatları…”

Cesaret İnanç ve Mutfağın Gücü

2000 yılında, Ebru Şef henüz turizm rehberliği yapıyordu. Mardin kökenli bir ailenin kızıydı ve doğmadığı ama kökleriyle ait olduğu bu şehre inanıyor, tarihsel ve kültürel zenginliğini, dokusunu, ruhunu gayet iyi biliyor, daha da önemlisi hissediyordu. Rehberliğini yaptığı turlardan birinde kente getirdiği Alman turist kafilesi, Mardin’in tek restaurantında yedikleri yemekten hiç memnun kalmadılar.  

Ebru çaresiz kalınca kafileyi ertesi günkü yemek için ailesinin evine götürmeye karar verdi. Ailesinin kadınlarını ve komşu kadınları bir araya getirerek onlara yemek hazırlattı.

Bölgenin dokusuna uygun bir ortamda, Mardin’in kadim mutfak zenginliğinin neredeyse doğuştan taşıyıcısı olan kadınlar tarafından hazırlanan yemekler öyle çok beğenildi ki, bir saat olarak planlanan öğle arası üç saat sürdü.

O gün evlerine gelen misafirden başkasına yemek pişirmemiş kadınların yüzünde de, ilk kez özgün lezzetler ve kadınların sıcaklığıyla karşılaşan turistlerin yüzünde de benzer bir aydınlık vardı.

 

Evde hazırlanan geleneksel yemekler böylesi beğenilince Ebru, aynı sokakta oturan kadınları organize ederek turistlere evlerde yemek hazırlatmaya başladı. 21 ev kadını ile tarihi evlerde pişirdiği geleneksel yemekler ile hazırladığı davet sofraları, herkes tarafından ilgi gördü. Artık ev kadınları yaşadıkları tarihi evlerde gelen turist gruplarına yemek hazırlıyor ve kendi evlerinde yaptıkları bu işten para kazanıyorlardı. 


Cercis Murat Konağı

Şehri ziyaret eden bir gazeteci evlerde yapılan yemeklerden ve bu yemekleri yapan kadınlardan gazetesindeki köşe yazısında bahsetti. Mardin’e gelen herkes bu cesur 21 kadının hikayesini dinlemek ve yaptıkları yemekleri tatmak istiyordu.

Terör kaynaklı güvenlik sorunu nedeniyle turizm geliri yok denecek kadar azalmış, çiftçisi tarımdan uzaklaşmış, bir başka gelir kaynağı sınır ticareti Ortadoğu’daki savaş nedeniyle bitme noktasına gelmiş, işsizlikle boğuşan, kadınların pek çoğunun eşleri olmadan evlerinden çıkmadığı bir kentte, bu gerçekten de cesaret isteyen bir işti.  

 

Misafirlerin sayısı artınca Ebru Baybara Demir ve beraberindeki 21 kadın, tarihi bir Süryani konağını özgün değerlerine uygun olarak restore edip, bir restoran haline getirdiler. Böylece Mardin’in ilk turistik işletmesi ‘’Cercis Murat Konağı’’ hayat bulmuş, Mardin’in turizm dönüşümü de başlamış oldu.

Cercis Murat Konağı, her biriminde kadın istihdamına öncelik vererek çalışanların çoğunu kadınlardan seçti.

Erkek egemen bir toplumda bir kadın ve ona inanan diğer 21 kadın açtıkları restaurantla insanların en iyi bildiği işten başlayarak bir şehrin ekonomisini nasıl değiştirebileceklerini diğer insanlara gösterdiler.

Cercis Murat Konağı örneğinden yola çıkan Mardinliler, zamanla tarihi evlerini restaurant ve otele çevirerek, şehrin turizmine yatırım yapmaya başladılar. Üstelik yabancı yatırımcıya gerek kalmadan… 

Sadece Bir “Restaurant” Değil

Sadece insanlara yeni ya da yerel lezzetler ikram etmeyen; hayatlara dokunan, kadınları özgürleştiren, kültürel zenginliği üretimle birleştiren bir yer, sadece bir restaurant olmadığı gibi Ebru Baybara Demir de yalnızca yemek pişirip sunan bir şef olamazdı. Olmadı da.

Cercis Murat Konağı’nda başlayan hikaye, bölgenin kadınlarından Mezopotamya’nın ortak mirasçısı Suriyeli kadınlara; dünyanın en eski buğday coğrafyasının binlerce yıl sonra kendi buğdayını yeniden sağlıkla yetiştirmesine yönelik çalışmalara; kurak bir kentin kendi kültür mirasıyla kalkınmasına katkı sağlamaya; gençlere, çocuklara ve somut, sürdürülebilir yararlar sağlayan, pek çoğu ilk örnek olan projelere kadar uzandı.

Her akşam misafirlerine geleneksel tarım yöntemleriyle yetiştirilmiş ürünler, geleneksel reçeteler, özgün sunumlarla servis yapan Cercis Murat Konağı; Ebru Baybara Demir ve cesaretle üretmeye devam eden bölge insanlarıyla birlikte geleceğe dair hedeflerin birleşme noktası.